Ev Her Yerde!

İnsanlığın ilk zamanlarından bu yana insanın sabit bir derdi oldu ya da zaten vardı; ev, yuva sahibi olmak. Ev kelime olarak hep pozitif çağrışım yaptı. Keza evlilik gibi bereket, sevinç durumunu yine bir ev ekseninde, bir çatı ve tuğlanın arasında betimledik.

Ev üzerine çokça tanım yapılabilir ama tanımların ötesine, realiteye bakınca en büyük evsizliğin, ev sahibi olunca başladığı açıktır. Ev aidiyet, hürriyettir. Yaşadığımız alana sahip olmak, konfor ve güvenlik gibi aşılacak, tükenmesi kuvvetle muhtemel mevzular değil. Bitmeyecek, kullanma tarihi olmayan, tevekkül, samimiyet ve aidiyet ile baki olur. Tuğlalar ve betonlardan taşar, mahluklaşır. 

Ev denince akla içinde insan ve insan menşei ürünlerin bir çatı altında bulunması gelir. Oysa ki dünya üzerinde her canlı bir eve muhtaçtır. Evin sadece insanın hegomanyası altında kaldığını düşünmek yanlıştır. Her canlı sığınacak, teslim olacak bir alana, soluklanacak mekana muhtaçtır. Bu fıtratımızın, bilhassa canlılığın en temel ihtiyacıdır. Evet! ev bir ihtiyaçtır. Toprak gibi, oksijen gibi... İhtiyacını karşılayamayan hemen hemen yoktur. Sıfır peşinatsız, üç asırlık kredi ile ev alanlar ev sahibidir ama sokağı, kaldırımları, ormanı da peşinatsız, kredisiz alabileceğini farkına henüz varamamıştır. Ya da alaycı bir gülümseme ile kredi borcunu öderken, çağın insanına sövmektedir.

Gerçek ev sahipleri göçebelerdir. Çünkü onlar her yere tutunur, her toprağa yeniden doğarlar. Onlar için ev; Ötüken'dir, Semerkant, Mekke ve İstanbul'dur. Mesele evlenmek değil ev olabilmek. ev-len-mek.
Film: Detachment 









Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ABD'nin TikTok üzerinde tahakkümü ve Türkiye'nin vahameti

Cemadât Üzerine | 1.Yazı